3 Mayıs 2013 Cuma

bir önceki neslin bir sonrakine yaptığı eziyet

hayatın farkındalığını anlatan harika bir söz vardır: "mesele ne olduğu değil, nasıl sunduğun."

hatta bu sözü açıklayan çok güzel bir hikaye de vardır. belki bilirsiniz; joshua bell adında adamın biri, dünyaca ünlü kemal ustasıdır. önce washington metrosunda elinde 35 milyon dolarlık kemanla yaklaşık bir saat çalıp ortalama 38 dolar kazanıyor. olayı gösteren videoda insanlar metronun bir köşesinde öylece oturmuş kendi başına resital yapan bu adama pek de aldırmıyorlar. hoş zaten kim olduğunu bilmeden yapılıyor bu olay. daha sonra ise, akşam bu adam biletleri en az 100 dolardan satılan bir salona çıkıp çok güzel bir konser veriyor. insanlar ayakta alkışlayıp dakikalarca hayranlıklarını kendisine gıpta eden gözlerle sunuyorlar.

bu adamın metroda kim olduğu söylenseydi nasıl bir ilgiyle karşılaşırdı acaba. belki de biletlerini aylar öncesinden alan, konseri izlemek için şehir dışından gelen insanlar apar topar metro istasyonuna hucüm ederlerdi.  işte böyle bu işler. insanlar neyin nasıl olduğunun farkına varmak için hep başkalarının fikirlerine değer veriyorlar. çünkü hepimiz toplumun bir parçasıyız. bu doğamızda var. eğer yanlış bir fikir söylersem toplumdan atılırsam korkusu var. aynılaşmanın getireceği huzurdan mahrum kalmak falan işte..




bir nevi justin bieber'ı sevmek gibi. arkasında yüksek gökdelenlerin birinde büyük bir masada oturup bieber gibi oyuncakları parmakla seçip insanların beynini yıkaması için 'doğru zamanda doğru yerde' olmasını sağlayan birilerinin olduğunu düşünüp dinlemek, ona rağmen sevmek gibi. kapitalizmin basit oyunlarından biri olduğunu bilmek gibi. her gün televizyon, internet ekranlarında görüp yüksek dozda popüleritesine maruz kalmayı kabullenmek gibi. sonra da işte bilindik şeyler. çığlık atmalar, bayılmalar, krizlere girmeler falan.

bak zaten bunlar nesillerdir olan şeyler. the beatles amerika'ya ilk kez gittiğinde neler olmuştu siz biliyor musunuz? mesela o sırada içinden türkiye'ye gelseler deli çıkacağım diye düşünen şu zamanın anne babalarına soralım mı. kesin buluruz birilerini.

ben eğer insanlar dinlediklerinden zevk alıyorlarsa istediklerini yapsınlar demokrasisindeyim. ama önemli olan tek bir soru var:
bieber, müziğinden zevk alınacak, 'it's bigger than jesus' gibi acayip iddalı sloganlara maruz kalacak, beatles, rolling stones, michael jackson veya madonna gibi çılgın yetenekli starlarla karşılaştırılacak kadar dolu birisi mi? eğer değilse gidip o gençlerimizi clockwork organge'daki alex'in gittiği programa yazdıralım. saatlerce beyinlerini yıkayalım. 'normal' biri olmalarını sağlayalım.

belki de ne kadar kaliteli olduğunun o kadar önemi yok. dedik ya; mesele ne olduğu değil, nasıl sunduğun. bir şekilde bizi büyülecek bir yol buluyorlar. yapacak çok bir şey yok.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder