28 Aralık 2014 Pazar

2014'ün en iyi albümleri

Merhabalar, derinden merhabalar,

Hrkesin kendi çöplüğünde ötmesini öğrenmeyi beklemek çok sıkıcı. Hrkesin herşeyi bildiğini iddia etmesi belki de en kötüsü. İnsanlar saçmalarken ben uzaktan izlemeyi, arada yine saçmalamayı tercih ettiğim bir yıl geçirdim. Yanımda güzel albümler güzel insanlar vardı.
Geçenlerde twitter'a yazmıştım; o sırada kulağımda güzel bir müzik varsa dünyayı fethedebilimişim gibi geliyor. Bu söze çok inanıyorum.

Sizlere senenin en iyi albümlerini takdim ediyorum;

Mac DeMarco - Salad Days



D'Angelo - Black Messiah



SWANS - TO BE KIND




Lana Del Rey - Ultraviolence





Sia - 1000 Forms of Fear




FKA Twigs - LP1



Spoon - They Want My Soul



Paolo Nutini - Caustic Love


Perfume Genius - Too Bright




The War on Drugs - Lost in the Dream



Sharon Van Etten - Are We There


Woven Hand - Refactory Obdurate



Glass Animals - ZABA



Vance Joy - Dream Your Life Away




The Twilight Sad - Nobody Wants to be Here and Nobody Wants to Leave


The Antlers - Familiars



Chet Faker - Built on Glass



Future Islands - Singles



Phantogram - Voices

25 Nisan 2014 Cuma

normallik ve anormalik üzerine

çağımızda yaşadığı koşullara ve edimsel davranış ifadelerinin dışında bulunduğu her koşula ayak sağlayan insan "normal" biri olarak adlandırıldığına göre, tüm bunların dışında yer alan herkes anormalin yanı sıra; değişik, deli veya ne derseniz deyin farklı olarak adlandırılıyor. tüm insanlığa bahşedilmiş olan zeka unsurunun işleyişine göz atınca değişikliğin kökenine çözüme yönelmek daha sağlıklı olacaktır.

İnsan beyni, kraniyal sinirler ve omurilik sayesinde merkezi sinir sistemini kontrol eder, çevresel sinir sistemini yönetir ve hemen hemen insanın tüm işlevlerini düzenler. Kalp atışısoluk alma ve sindirim gibi istemsiz eylemler, otonom sinir sistemi yoluyla farkına varmadan beyin tarafından yönetilir. Düşüncemantık ve soyutlama gibi daha karmaşık zihinsel eylemler ise bilinçli olarak beyin tarafından yönetilir. Kökenin derinliklerinde yüzyıllar öncesine dayanan fiziksel "eksiklikleri" de normallik dışı gösteren tutumlar normal olmayan insan kavramına farklı bir bakış açısı daha katar. insan beyninin merkezi sinir sistemini tam olarak yönetememesi ve bu otonom sinir sisteminin aksaması belki de dış görünüşe yansır. 
Duyu organlarından gelen uyarıları değerlendirip problemleri çözen, düşünen, hormonları ile olaylara vereceği tepkileri belirleyen normal insan beyni, harika bir makina gibi işlerken toplumda "değişik", "farklı" diye adlandırılan, ikinci sınıf vatandaş yerine konulan bireyler tüm bunların farkında olmadan yaşamlarını sürdürmeye devam ederler. kimisi gerçekten tıbbın teşhisine dayalı "serebral palsi" gibi hastalıklara sahiptir, kimisi yaşadığı toplumda cisimler için kullanılan isimlere herkesten farklı bir şey dediği için değişiktir. belki o dili ona öğretmediler belki de gerçekten öğrenememiştir.
dış görüşünüş ile normalliğin paralelliğini bir kenara burakıp normallik kavramına sözleriyle güzel bir bakış açısı katan Foucault'un sözlerini okumakta fayda var;

" 'normal insan kurgudur' modern toplumlar (tıp, psikiyatri, psikoloji, kriminoloji, sosyoloji ve benzeri) beşeri bilimlerin bilgilerini ve pratiklerini onaylayarak kendi bireylerini kontrol etmek ister. iş yerlerinde, sınıflarda, hastanelerde vs. gibi yerlerde iktidar kendi "normallik" standartlarını kurmuştur.. bu normallik bizim hayat tarzımızı şekillendirirken, bireyselleşmeyi yok etme safhasına getirir."

normalliği genel ortalama ile eşanlamlı tutan görüş en yaygın görüşlerden biridir. insan davranışlarının toplumda dağılımı Gauss'un çan eğrisine uyar. Buna göre, insanların davranışları büyük oranda eğrinin orta bölümünde toplanır ve bunlar normal olarak değerlendirilir. çan eğrisinin iki ucunda yer alan davranışlar çok azdır. ve bunlar anormaldir. bu görüş insanların genel uyumunun ortalama çevresinde olmasını normal olarak kabul eder.

Foucault'nun da aslında bir nevi demek istediği şeyin normalliğin bir ütopya'dan ibaret olduğunu, gerçek yaşamda mutlak normallik olmadığını anlıyoruz.










not: bu yazı toplumun norm değerlerinin dışında kalan tüm insanlara adanmıştır.

kaynaklar: 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Otonom_sinir_sistemi
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87evresel_sinir_sistemi
http://tr.wikipedia.org/wiki/Merkez%C3%AE_sinir_sistemi
http://www.radikal.com.tr/fotogaleri/hayat/dunyanin_konustugu_anne-1184641
http://www.youtube.com/results?search_query=cerebral+palsy
http://www.slideshare.net/mbolmez/normal-li-kanormallik

 

19 Şubat 2014 Çarşamba

synecdoche newyork: Philip Seymour Hoffman anısına...

saat 7:44. uyuyorsun. saat 7:45. uyan. hayatta sahip olamayacakların ve sahip olduğun tek sey; yalnızlığın hakkında rilke’nin muhteşem sözcükleri ile güne başla. kahvaltını yaparken gazeteyi oku. 14 ekim 2005. herşey olması gerektiği gibi. 17 ekim 2005. başkalarının hayatlarında önemli olan, ama sana hiçbir şey ifade etmeyen birkaç kişinin öldüğünü oku. 2 kasım 2005. hayatlar akıp gidiyor. o okuduğun gazete sayfasında, izlediğin televizyonda, baktığın binalarda hep kendini gördüğün hayatların senin hayatından hiçbir farkı yoklar. çünkü herkes senin gibi hayalkırıklıkları, üzüntü, sevinç, saçmalık yaşıyor. zaten o yüzden hep yalnızız ve kendimiziz. sen caden’sin. adele, hazel, claire, olive’de öyleler. yani kendileri, ama senin için o insan sadece bir insan değil. sen onlar oluyorsun. onlara öyle anlamlar yüklüyorsun ki bir gün işler ters gittiğinde, seni terk ettiklerinde uğradığın hayal kırıklığının yerini hiçbir şey dolduramıyor. kelimeler düğümleniyor, acı çekıyorsun, zorlanıyorsun nefes almaya. değişikliklere karşı zaafın oluşuyor. hiçbir şey leke kalmamalı hayatında. siliyorsun herşeyi. bir temizlik manyağı olacak kadar takıntılısın artık. aslında herşey o kadar basit ki. sen birini istiyorsun onunla oluyorsun, o bir gün başkasını istiyor. seni hayalkırıklığına uğratıyor. sen kendi hayatını yaşarken onun kendi hayatını yaşamasına tahammül edemiyorsun. o kadar benciliz ki! kendi hayatlarımızı bir tiyatro sahnesinde yıllarca sahneyecek kadar benciliz. kimse izlemesin umrumuzda değil. sadece ben izleyeyim. doğru olan benim hayatım neşesi, üzüntüsü, acıları olsun. şimdi tek bir soru soruyorum size:

herkesin kendi hayatını yaşamak istemesi bir suç mudur?

artık heyecanlı ve gizemli hayatın geride kaldı. yaşadın, anladın ve hayal kırıklığına uğradın. onlar da başkaları tarafından hayal kırıklığına uğradılar. yapacak birşey yok. yaşamaya devam et. sen sadece yaşamını sürdürmen için işini yapmaya devam et. artık onu da nasıl yapacağını biliyor musun? bu şehirde milyonlarca insan var ve hiçbiri diğerinden fazla değil. onlar sadece kendi hikayelerinin başrolu oynayan, kendilerine verilen ‘yaşama’ görevini yapan insanlar. sen de sadece yaşa. yaşadıkça hiçbir şeyin değişmediğini göreceksin. hayat o kadar basit ki!

saat 7:44 şimdi buradasın. saat 7:45. şimdi artık yoksun.

sadece bencil değil üstelik çok da zayıfız. sıradan yaşamamız için ihtiyacımız olan tek şey, birilerinin bize yapmamız gerekenleri hatırlatması. yat. uyu. kalk. işe git. hastalan. temizlik yap. gül. konuş. sür. dur. bağır. selam ver. yalnız kal. ağla. acı çek. özlem duy. dişçiye git. şarkı dinle. tekerleme öğren. yat. uyu. kalk. işe git. hastalan...............öl.

bir charlie kaufman şaheseri. ayakta alkışlıyorum.

not: philip seymour hoffman'ın oyunculuğu ile yücelttiği bu eseri ölümünden sonra anısına yayınlamak üzere bloga eklenmiştir. 




15 Aralık 2013 Pazar

2013'ün en iyileri

Mazzy Star - Season of Your Day

On yedi sene sonra aramıza harika bir albümle döndüler .Yıllardır, aylardır bu anın gelmesini bekliyorduk. Hope Sanoval'ın sesi büyük bir boşluğu doldurarak senenin en iyilerine Mazzy Star'ı sokmuş oldu.



Vampire Weekend - Modern Vampires of the City

New york'lu indie rock grubu yazın çıkardıkları albüm ile bütünlüğü en güzel, kurgusu en sağlam işlerden birine imza attı. senenin en iyi canlı performanslarına da adaylar.


Arcade Fire - Reflektor

Arcade Fire için son on yılın üzerine en çok koyarak kendini geliştiren ve yenileyen grubu demiştim. Reflektor çıkmadan önce beyan ettiğim bu düşünce hiç de sekteye uğramadı. Albüm yüksek tempolu, post-modern dans tınıları üzerinden yürüyor.




Daft Punk - Random Access Memories

Çıkmadan önce öyle çok konuşuldu, reklamı döndü ki herkes saran heyecanın hakkını veremeyeceklerini düşündüm. Ancak verdiler. Albüm şimdiden dünyanın en çok satan kopyalarının arasına girdi. Tüm dünya listelerinden çeşitli parçaları bir numaraya kadar çıktı.




Youth Lagoon - Wondrous Bughouse

Senenin en iyi dream-pop tarzının temsilcileri Youth Lagoon oldu diyebiliriz. Beach House'ın boşluğunu doldurdular diye lanse etsek pek de yanılmayız.




These New Puritans - Field of Reeds

2010'da yayınlanan "Hidden" albümünden sonra çizgiyi bozmayarak beklentileri karşıladılar. Field of Reeds yormadan, döküp kırmadan ruhumuzu doyuruyor.




The National - Trouble Will Find Me

The National için çok daha uzun bir şeyler karalamayı isterdim. Albüm grubun her sene üzerine koyarak yaptıkları işlerin belki de doruk noktasını gösteriyor. Matt Berninger'ın sesini duymadan geçmeyen bir gününüz olmasın.




I Am Kloot - Let Them All In

İngilizlerin değeri pek bilinmeyen, Manchesterlı çocukları 2001'de yayınladıkları "Natural History" gibi kült bir albümü aratmayacak güzellikle bir albümle döndüler.




Local Natives - Hummingbird

Hummingbird hayatıma yazın sırtımda en az 20 kiloluk bir çanta ile Ege yollarında günebakan çiçeklerinin kokusunu solurken karşıma çıktı. albümü anlatmak için başka bir tanıma gerek yok.




Nick Cave and The Bad Seeds - Push the Sky Away

Albümün ruhu sizi olduğunuz yerden alıp uzak, sakin bir kıyı kasabasına götürüyor gibi. Yirmibirinci yüzyılın müzik dehaların biri olan Nick Cave ve arkadaşları için çok söze gerek yok.




Portugal. The Man - Evil Friends

Benim için senenin en iyi ilk üçüne girebilecek kadar güzel bir albüme imza atan grubu hala tanımayan insanlar görünce hayalkırıklığı yaşıyorum.



James Blake- Owergrown

Bu sene Mercury Prize'ı da alarak bizleri mest eden genç yetenekin ikinci stüdyo albümünden İngiliz prodüktor Brian Eno'nun da parmağı olduğunu söylemekte fayda var.




Bat for Lashes - The Haunted Man

Bilindik Bat for Lashes sound'ı devam ediyor. Çok büyük değişiklik aramayın keza Natasha Khan kendini kanıtlamış harika bir ses. Laura albümün en güzel parçası.




Primal Scream - More Light Deluxe Edition

Grubun rock'n coke'ta gündüz vakti sahne almasını hala aklım almasa da Türkiye'de izlemiş olmak yetti de arttı. "2013" ve remiks versiyonları çok başarılı.




Editors- The Weight of Your Love

Tom Smith fazlasıyla ön plana çıkmaya başladı. bu kendisi için güzel olsa da Editors'un geleceği için beni endişelendiriyor. keza albüm beklentileri karşıladıysa bu da Tom Smith'in performansı sayesindedir.




King Krule - 6 Feet Beneath the Moon

Senenin sürpriz ismi 94 doğumlu bir genç yetenek. kendisi tabiki İngiliz.




My Bloody Valentine - m b v

Geri dönüşüne en az Mazzy Star kadar sevindiğim İrlandali grup, eleştirmenlerden de epey iyi tepkiler aldı.



Manic Street Preachers - Rewind The Film

Dile kolay, onbirinci albüm olmuş. Albümde Richard Hawley'in düetleri de enfes.




Arctic Monkeys - AM

NME ve Pitchfork ahalisinin daha çıkmadan piyasayı alt üst edeceğini idda etmelerini unutmadık. bu fazla reklam kokan hareketlerin hakkını AM çok da veremedi. Alex Turner'ın amerikan post-modern rock grup liderlerine benzeyeceği düşüncesi beni endileşendiriyor. belki de son dinlediğimiz en iyi Arctic Monkeys albümü olabilir. iyi saklayın.


 

24 Kasım 2013 Pazar

algıda sevişkenlik

*hayat nerede ne yapacağını asla kestiremeyeceğin büyük bir oyun. bu yüzden ciddeye almadığın işler serisine yaşamayı da eklemelisin.
*geçen gün arabada yol tarifi için birine yol sormam gerekti. sorduğum adam kekeme çıktı. hayat bir oyun. seninle dalga geçtikleri anların kıymetini de bil sen.
* karl lagerfeld ve yves saint lauren'in hayatı kabullenmenin getirdiği bir başarı öyküleri var. alexander mcqueen ise tutunamayanlardan.
*bir hikaye vardı: picasso'dan birisi resim çizmesini istemiş. picasso'da beş dakikada çizmiş. adam beş dakikada ben bile çizerim demiş, picasso'da 'hayır, beş dakika artı kırk yılda çizdim' demiş. yaşamak resmen emek istiyor.
*izlediğim bir dizide adam karısına doğum günü hediyesi olarak göğüs büyütme operasyonu hediye etmek istiyor. kadın ise bunu çok aşağılayıcı buluyor. aslında bütün kadınların istediği şeyleri her kadın istemiyor. bize böyle öğretmediler...
*erol akyavaş'ın istanbul modern'deki retrospektif sergisinin en güzel kısmı biyografisinin yazılı olduğu duvardı. akyavaş'ın istanbul için söylediği bir söz aklımdan çıkmıyor: "istanbul'a bakınca kendimi kızının kötü yola düşüşünü seyreden baba gibi hissediyorum."
*ayrıca ekşi'deki istanbul entry'si fazla gerçek. fazla korkutucu. son zamanların en iyisi.
*eski sevgiliniz bir başka eski sevgilinizle kanka olmuşsa ne düşünürdünüz sorusu mu, yoksa sevdiğiniz eski patronunuz eski kız arkadaşınızın yeni patronu olmuşsa ne düşünürdünüz sorusu mu daha garip?
*kadiköy'deki seyhan kitapevin'nin dışarıdaki 5 liralık tezgahına zadie smith'in kitabı düşmüş. hataları fırsata çevirmek hayatın en güzel anlarından.
*spotify'i çok abartıyorsunuz. düğünde gelinden daha güzel gözükmeye uğraşmış kız kardeş o. last.fm'e ihanet kraliçeye küfürden ağırdır.

*piyasadaki dj'lerin tümü kariyerini winamp'ın buffer özelliğine borçlu iken birinin bile winamp'ın kapatılmasına dair birkaç kelam etmemesi ayıp. iki yüzlülük hayatın en alçak gerçeği.



Dinleti Listesi: