Barış Bıçakçı “Sinek ısırıklarının müellifi” isimli
romanında esas adam Cemil’in görünmez bir fanusun içindeymişcesine sıkıcı ve
kasvetli yaşantısı anlatırken içimizden hep “başka türlüsü olmaz mıydı?”
cümlesini kurmaya zorluyor.
Cemil bir keresinde kendi kendine şöyle diyor: “en başa dönmek mümkün; Nazlı’yla Cemil en
genç ve en çıplak halleriyle uzak bir sahilde bekliyorlar. Cemil o uzak sahile gittiğinde,
orada kendisini ve Nazlı’yı değil, hayatın gerçeklerini buluyor: başka genç
kadınlar ve genç erkekler. Arzunun yeni hükümdarları.”
Bıçakçı’nın cümlelerini okuduğumdan beri tatlı bir
olgunlaşma hissediyorum. Etrafımdaki insanlar kadehleri tokuştururken -insan ne
zaman olgunlaştığını anlar?, sorusuna verilen farklı cevapların doğrulunu
onaylıyorum. Kimisi her neşenin altında bir hüzün aradığında, kimisi düşünmekten
hareket edemediğinde diyor. Ancak Cemil’in sözleri bambaşka bir şeyleri ifade
ediyor. İnsan kendini daha fazla kandıramayacağını hissettiğinde adımlarını
tutarlı atmaya başlıyor. En başa dönüp dönmemek mesele değil. gerçeklerle yüzleşme
cesaretini gösterirsen her şeyi aşabilirsin. Çünkü döndüğün sahillerde
aradığını bulamayacaksın. Başka
türlüsünün olup olamayacağını düşünerek günlerini geçirmek ise büyük bir yıkım.
Fazla düşünmeden önüne bak.
İnsanın kurduğu hayaller hayatta yaptığı kilometre
taşlarıyla doğru orantılı derler. Yıllar geçtikçe tutarlı hayaller kurmanın
sebebi bu olsa gerek. Gecenin on ikisinde ege’nin buz gibi soğuk sularına
kendimi atarken, bir daha hayalkırıklığına uğramak istememenin hayalini kuruyorum
ben.
Çünkü dün benim doğum günümdü. Doğum günü playlisti:
1- TheTwilight Sad - Thatsummer, at home i had become the invisible boy
2-The Temper Trap - SweetDisposition
3-David Bowie – All the young dudes
4-Arctic Monkeys – From the ritz to the rubble
5-Local Natives - Colombia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder