3 Haziran 2012 Pazar

mischief mayhem soap fight club

başlık bizi hemen dünyada yapılabilecek en vandalist ve teröri eylemlerin çokça olduğu fight club filmine flashback yapmamızı sağlıyor. aslında fight club için konuşacak öyle çok şey var ki.
biz onu bırakalım da gelin kendi klabımıza dalalım. bu ülkede faşizmin ve milli duyguların manipule edilerek kaos ortamlarının yaratıldığı öyle çok olay oldu ki. işte hepsi bizde kurulan bu klablar yüzünden oldu. iki kişiden fazla insan topluluğu bir araya gelip seslerini duyurmak için kurdukları derneklerin perde arkasından bir takım gizli işler çeviriyorlar. en basit anlamda kimle konuşsan bunu sana söyler. hep herkesin bildiği bir gerçek var ama kimse önüne geçmiyor. işte korkutuculuğu da burada başlıyor. bu gerçeklerden en büyüğü çocukların bu gruplarda aktif olarak kullanılması. yıllardan beri herkes yazdı zaten. devletin bu gibi durumlarda oynadığı rol, yaklaşımı zaten içler acısı. ona hiç değinmeyeceğim. benim derdim cezaevleri.
vakti zamanında baklava çaldıkları için 6 yıla mahkum olan çocukları unutmadık. mesela geçen gün de adana'da terör örgütü tarafından polise molotof kokteyli atılması istenen ve karşılığında 5 lira alacak olan 14 yaşındaki bir çocuğun 39 yıla mahkum edilmesi meselesi var. sene başında yayınlanan yeni yargı paketine göre, örgüte yardım etme suçu adı altında yargılanan bu insanların taş atma, pankart taşıma gibi suçlardan dolayı işledikleri cezalarda indirime gidilmesi bekleniyordu. belki de gidilmiş olmalı ki otuz dokuz gibi en azından kırklara girmemiş sene sayısı vermişler. sonuçta çıktığında elli dört yaşına basacak olan genç arkadaş hayata bir yerden tutanabilecek kadar yaşayabilir. işin diğer bir tarafı da molotofu sallarken kendini çocuğun kendini yakması ve ciddi oranda vücudunda yanıklar olması birilerini bıyık altında güldürürken topluma kendin ettin kendin buldun be çocuk deme hakkı verdi. kararlar alınırken kırka doğru yokuş yukarı arazi vitesini takacaklardır artık. sanırım hakimler bunu da düşünürler. gayet tabi.

önceki gün radikal'de diyarbakır belediye başkanı osman baydemir'in eşi avukat reyhan baydemir'le yapılan bir röportajı da okuyunca durumun giderek vahim bir noktaya geldiğini daha iyi anladım. baydemir, cezaevlerinde 700 çocuğun olduğuna değiniyordu. gerçi olayı kendi davaları açısından değerlendirip çocukların 'kürt' kimliklerine vurgu yapması rahatsız edici gelse de nevruz kutlamalarının bu sene yasaklanması ve çocukların bunlara uymayarak eylemler yapması yüzünden olayın siyasi boyutuna değiniliyor. çocuk işte nevruzun ne olduğunu gayet iyi biliyor. sayıları da ikiden fazla olunca kendi kendilerine eylem yapmaya çalışıyorlar. (bu arada 5liradan 50 çocuk desek; 250 lira. sudan ucuz.mis)

ekim 2011'den beri 12-17 yaş arasında haklarında kesin hüküm verilmemiş 1623'ü tutuklu olmak üzere toplam 2021 çocuğun cezaevlerinde yattığını adalet bakanlığından öğrenebiliyoruz. olayı biraz daha inceleyince de her sene boyunca giderek özellikle çocuk ağır ceza mahkemelerinde mahkumiyet kararlarının arttığı bilgisine de ulaşabiliyoruz.
işte burada hükümetin çok önemli bir rolü var. o da giderek artan bu mahkumiyet oranlarının sebebinin siyasal argümanlara dayandırılarak sadece 'taş atan, polise hakaret eden' çocuk kavramını vatan haini durumunda değerlendiriyor. sanki kürt meselesinin tüm sorunu ve olaylar bu taş atan çocuklardan ibaretmiş gibi davranmaları oldukça can sıkıcı.

özetle tüm ideolojilerini 'ya bizdensindir ya da değilsindir. değilsen de sonuçlarına katlanırsın' politikasına göre kuran iktidarın çocuk menüsünde de bu var işte.


24 Hours in Turkey ve 1 dakika empati



1. A guy who got pepper sprayed, even though he told the police that he had asthma, died. His family also got pepper sprayed by the police, because they wanted to protest their son's death.
2. The Minister of Health declared that "the state will take care of the baby of a woman who is raped."
3. The Minister further declared that the new bill proposal on banning abortion will be presented to the parliament in June.
4. The new law banning the right to strike to airline workers just passed.
5. 150 Turkish Airlines employees were fired because they went on strike.
6. Tobacco and alcohol prices were raised by %15.
7. The police force switched to using iron batons.
8. An investigation was started regarding 103 lawyers who defended pro-Kurdish activists, politicians, journalists, academics, students in the recent "KCK" case."


Nasıl bir ülkede yaşıyoruz değil mi? sorusunu soranların sayısı gün geçtikçe trafikte küfür edenler kadar artıyor. insan bu soruları sorarken hiçbir zaman özeleştiri yapma saygınlığını göstermiyor kimseye. özeleştiri yapmak gerçekten bir "saygınlık." tıpkı özür dilemek gibi. insanın kendine olan saygısı, saygınlığı ile alakalı.
biz hep herşeyin doğrusu bilen adamlar tarafından yetiştirildik. doğruya doğru. hep benim babam senin babanı döver dedik. bizden önceki nesil kendine nasıl özgüvenli ise bizi o kadar sıktı belki de. hep onlar en iyisini bildiklerinden en büyük hataları bizlerin yaşamasına izin vermeden, zarar görmememizi istediler. hala isterler. otuzuna gel trafikte sıkışıklık yaşandığında yanındaki baban neden o şeritte olduğunu soracaktır sana. ona kalsa her zaman daha iyi vardır. ve o sizden daha iyisini bilir.

yanlış anlaşılmasın. kuşak çatışması, oedipal kompleks veya dünyanın sadece kendi etrafında döndüğüne inanan insanların kendilerine yapılan eleştirilere kulak asmamasından bahsetmiyor. zira bunlar da bu yazının çok güçlü yan karakterleri.. ben saygınlığa dönmek istiyorum. saygıya. özellikle ikinci şıkta anlatılan duruma vereceğim tepkinin ve saygısızlığın şiddetine dikkat çekmek için...
bu nasıl bir özgüvendir? sen nasıl böyle bir söz söyleyebilirsin? içimden haykırmak istediğim cümleleri ancak bu kadar minimize edebiliyorum. 
çünkü sizler de birer babasınız. o söylediğiniz cümle ile on dakika için bir tecavüzcü gibi düşünmekten mideniz bulanmamıştır elbet. yanlış insanla empati kurduğunu anlamanın da en iyi yolu budur zaten. ortada bir sorun varken karşındaki gibi düşünebilme olgunluğu çözüme götürür ya bizleri. ondan bahsediyorum.
bence on dakika değil, 1 dakika tecavüze uğramış bir kadının yerine kendini koyup hayata göz kırpsan şu anda yutkunurken boğazınızda kocaman bir yumruk yeme hissi olurdu. 
özeleştiri kötü birşey değildir. insanın saygınlık kazanması için önce kendini eleştirmesi gerekiyor işte.

korku imparatorluğuna saygılar

pınar öğünç için.

(yazı 02.06.2012'de eksisozluk'te de yayınlanmıştır.)

aydın olmak/gözükmek isteyen türk gençliğine 'social notifications' özelliği getiren yazar. kavramı ben uydurdum, ama sosyal bilinçlilik kavramı gibi bir şey olarak düşünebiliriz bunu. kendisini okuyana çok güzel sorular sordurarak hayatta gerçekten sahip olduklarınla yetinip yetinemeyeceğini ya da kendi kendine yetebilirken bak çevrende neler oluyor farkındalığını yarattıyor. sen de ister istemez ortada ciddi sorunlar var lan bu ülkede aslında geleceğe sahip çıkmalıyız falan deyip duruyorsun. ama sana yetmiyor. sorun hep bu gibi yazarların gençlerin içinde sadece küçük bir ateş yakmasının yetersiz bulunması. çünkü bu toplum asmalı mescit toplumu artık. daldan dala atlayıp, ülke sorunlarını güzel insanlara yaranmak için ayaküstü meze yapan twitter gençliğinden oluşuyor. ve en kötüsü de bu insanlar hemen herşeyi çabucak unutabiliyorlar. toplum derken, sosyal bilinçliliğine erişmiş insanların, belki de kendisinin direk kitlesini oluşturduğu toplumdan bahsediyorum. kendisi cumartesi insanları ile aydın'a giderken kaç kişi bunu sadece gazeteci kimliğinden ayrı bir duyarlılık gösterdiğinden kaynaklandığını düşünüyor? çünkü kendisini okuyan insan benim sevdiğim yazar oraya giderek büyük bir olaya imza atmış diyerek kendini sadece bununla tatmin edebiliyor. daha açık anlatmam gerekirse; kitlesinin sadece kendisini trafikte iphone'larından okumaktan ibaret kalmamasının önemli olacağı. sen de git, sen de katıl sen de daha fazla duyarlı ol! o gazetesine yazarken sen arkadaş ortamlarında bununla böbürlenebilirsin ya da blogunda anlatabilirsin. bunun gerçekleşmesi ilk başta kendisinin kitlesini 'örgüt'leme ile gerçekleşeceği . (hatta örgüt kelimesini kullanıp da beladan uzak duralım. fayrap gibi bir kelime ile durumu anlatmak daha anlamlı olur.)
ben artık hrant dink veya ahmet şık gibi isimlerin davalarına sadece sosyal medyada tepki gösteren insanları görmek istemiyorum. bunun modası çoktan geçti. en güzel kanıtını da mısır gibi az gelişmiş bir ülke gösterdi zaten. sen de yumurta kapıya dayanmadan birşeyler yap. 
pınar öğünç, bu insanları yönlendirme kabiliyeti olan yazarlardan biri işte. umarım bunu da okur ve belki de insanları subliminal bir şekilde; çok da hissettirmeden olayları daha yakından takip ettirmeye çalışır. ve insanların sadece şu hislerime tercüman olmuş demesiyle yetinmesini biraz olsun önler.