başlık bizi hemen dünyada yapılabilecek en vandalist ve teröri eylemlerin çokça olduğu fight club filmine flashback yapmamızı sağlıyor. aslında fight club için konuşacak öyle çok şey var ki.
biz onu bırakalım da gelin kendi klabımıza dalalım. bu ülkede faşizmin ve milli duyguların manipule edilerek kaos ortamlarının yaratıldığı öyle çok olay oldu ki. işte hepsi bizde kurulan bu klablar yüzünden oldu. iki kişiden fazla insan topluluğu bir araya gelip seslerini duyurmak için kurdukları derneklerin perde arkasından bir takım gizli işler çeviriyorlar. en basit anlamda kimle konuşsan bunu sana söyler. hep herkesin bildiği bir gerçek var ama kimse önüne geçmiyor. işte korkutuculuğu da burada başlıyor. bu gerçeklerden en büyüğü çocukların bu gruplarda aktif olarak kullanılması. yıllardan beri herkes yazdı zaten. devletin bu gibi durumlarda oynadığı rol, yaklaşımı zaten içler acısı. ona hiç değinmeyeceğim. benim derdim cezaevleri.
vakti zamanında baklava çaldıkları için 6 yıla mahkum olan çocukları unutmadık. mesela geçen gün de adana'da terör örgütü tarafından polise molotof kokteyli atılması istenen ve karşılığında 5 lira alacak olan 14 yaşındaki bir çocuğun 39 yıla mahkum edilmesi meselesi var. sene başında yayınlanan yeni yargı paketine göre, örgüte yardım etme suçu adı altında yargılanan bu insanların taş atma, pankart taşıma gibi suçlardan dolayı işledikleri cezalarda indirime gidilmesi bekleniyordu. belki de gidilmiş olmalı ki otuz dokuz gibi en azından kırklara girmemiş sene sayısı vermişler. sonuçta çıktığında elli dört yaşına basacak olan genç arkadaş hayata bir yerden tutanabilecek kadar yaşayabilir. işin diğer bir tarafı da molotofu sallarken kendini çocuğun kendini yakması ve ciddi oranda vücudunda yanıklar olması birilerini bıyık altında güldürürken topluma kendin ettin kendin buldun be çocuk deme hakkı verdi. kararlar alınırken kırka doğru yokuş yukarı arazi vitesini takacaklardır artık. sanırım hakimler bunu da düşünürler. gayet tabi.
önceki gün radikal'de diyarbakır belediye başkanı osman baydemir'in eşi avukat reyhan baydemir'le yapılan bir röportajı da okuyunca durumun giderek vahim bir noktaya geldiğini daha iyi anladım. baydemir, cezaevlerinde 700 çocuğun olduğuna değiniyordu. gerçi olayı kendi davaları açısından değerlendirip çocukların 'kürt' kimliklerine vurgu yapması rahatsız edici gelse de nevruz kutlamalarının bu sene yasaklanması ve çocukların bunlara uymayarak eylemler yapması yüzünden olayın siyasi boyutuna değiniliyor. çocuk işte nevruzun ne olduğunu gayet iyi biliyor. sayıları da ikiden fazla olunca kendi kendilerine eylem yapmaya çalışıyorlar. (bu arada 5liradan 50 çocuk desek; 250 lira. sudan ucuz.mis)
ekim 2011'den beri 12-17 yaş arasında haklarında kesin hüküm verilmemiş 1623'ü tutuklu olmak üzere toplam 2021 çocuğun cezaevlerinde yattığını adalet bakanlığından öğrenebiliyoruz. olayı biraz daha inceleyince de her sene boyunca giderek özellikle çocuk ağır ceza mahkemelerinde mahkumiyet kararlarının arttığı bilgisine de ulaşabiliyoruz.
işte burada hükümetin çok önemli bir rolü var. o da giderek artan bu mahkumiyet oranlarının sebebinin siyasal argümanlara dayandırılarak sadece 'taş atan, polise hakaret eden' çocuk kavramını vatan haini durumunda değerlendiriyor. sanki kürt meselesinin tüm sorunu ve olaylar bu taş atan çocuklardan ibaretmiş gibi davranmaları oldukça can sıkıcı.
özetle tüm ideolojilerini 'ya bizdensindir ya da değilsindir. değilsen de sonuçlarına katlanırsın' politikasına göre kuran iktidarın çocuk menüsünde de bu var işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder