21 Haziran 2013 Cuma

korkuyu beklerken

25 gündür sanata dair ne varsa bir kenara bıraktım. okuduğum kitapları yanımda taşıyorum ama iki sayfadan öteye de gidemiyorum. dinlediğim müziklerin içinde kendimi kaybedersem sosyal duyarlılığımı yitirmiş gözüyle bakılacağından utanıyorum. uyuyunca suçluluk duyuyorum. bir kere içimize ateş düştü. o ateşin sönmesine izin veremeyiz. herkes böyle. herkes kabuğundan çıktı ve soran insanlar haline geldi. hele de tüm hayatının bir yokuşta yuvarlandığın hissediyorsan daha da beter...

hayatının son 25 gününü öncesi ve sonrası olayları olarak ayrımak bir noktadan sonra senden başka kimseyi üzmez. ne salakmışım diye hayıflanmak işe yaramaz. ama ismini bilmediğin ya da kakofonik olarak kulağa çirkin gelen isim veya terimlerin artık bambaşka anlamlar içerdiğini görünce yaşadığın bilinçlilik duygusu, özgürlük deyince yaşadığın derin ürperti var ya... kitaplardan, filmlerden, müziklerden ileri gitmenin bir başka boyutu hepsi. ya sonrası diye düşünürken şimdi ölme ihtimalini göze almak hepsi. o bunu demiş ama yapmamış, bize samimi insanlar lazım, hepsi yalan gözümle görmeden inanmam demek hepsi..

yaşlı bir amca otelin lobisinde normalde 5kişi oturması gereken koltuğun aşırı kapasitesine sığınarak köşesinde başını istemsizce eğmiş. uyuyor. saat 04.54. bir kız italya'dan gelmiş bir gazeteciyle italyanca konuşuyor. arkamdaki diğer koltukta uyuyan biri aniden uyanıp etrafı anlamsızca süzerken kucağında yatan kız arkadaşının başını okşuyor. az ilerde duran tekli koltukta yarı baygın halde kulağında kulaklıkla oturan adam soruyor: mete sokak nerede? birisi taksim'de diyor. neden? gözaltılar başlamış. polis tuttuğunu götürüyormuş. hep bir ağızdan 'Allah belalarını versin!' uzandığım halının üzerindeki motiflere dalıyorum. günlerdir uykusuz ve açım. ama bu öyle bir açlık değil. hani bir kere tadından bahsedip ağzınızı sulandırırlar ya onu elde etmek istersiniz. bir kez ısırayım, yiyeyim. ağzıma tadını bilemediğim şey geliyor yine de. ayakkabılarımın çamurlarına aldırış etmiyorum bile. aslında manyağım ben. bir spor ayakkabı manyağı olarak bırak çamuru ufak bir toz olsun dünyayı yıkardım normalde. baretimi yastık yapıyorum. allahım nolur bir saat uyuyayım. bir saat uyursam en az altı saat daha ayakta kalırım.

bulutlara bakmak dünyayı unutmak demektir. polisler, o kötü insanlar acaba hiç bir ağacın gölgesine yatıp bulutları izlemişler midir? bizi zorla çıkardıkları parkın içinden gelen dozer seslerini duydukça sinirlerim bozuluyor. dünyayı unutmaya ihtiyacım var. bulutlara bakmaya. geleceği düşünmeye. olmuyor.. şimdi olmazsa ne zaman? allahım sen bize sabır ver. yazıktır, bulutlar adam öldürmesin...

An gelir,
önce bir insan durur
sonra bir sokak
derken bir semt
ve bir şehir…
Bir bakmışsınız
paldır küldür yıkılır bütün bulutlar...

"Attila İlhan"
 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder