Hrkesin kendi çöplüğünde ötmesini öğrenmeyi beklemek çok sıkıcı. Hrkesin herşeyi bildiğini iddia etmesi belki de en kötüsü. İnsanlar saçmalarken ben uzaktan izlemeyi, arada yine saçmalamayı tercih ettiğim bir yıl geçirdim. Yanımda güzel albümler güzel insanlar vardı.
Geçenlerde twitter'a yazmıştım; o sırada kulağımda güzel bir müzik varsa dünyayı fethedebilimişim gibi geliyor. Bu söze çok inanıyorum.
Sizlere senenin en iyi albümlerini takdim ediyorum;
Mac DeMarco - Salad Days
D'Angelo - Black Messiah
SWANS - TO BE KIND
Lana Del Rey - Ultraviolence
Sia - 1000 Forms of Fear
FKA Twigs - LP1
Spoon - They Want My Soul
Paolo Nutini - Caustic Love
Perfume Genius - Too Bright
The War on Drugs - Lost in the Dream
Sharon Van Etten - Are We There
Woven Hand - Refactory Obdurate
Glass Animals - ZABA
Vance Joy - Dream Your Life Away
The Twilight Sad - Nobody Wants to be Here and Nobody Wants to Leave
çağımızda yaşadığı koşullara ve edimsel davranış ifadelerinin dışında bulunduğu her koşula ayak sağlayan insan "normal" biri olarak adlandırıldığına göre, tüm bunların dışında yer alan herkes anormalin yanı sıra; değişik, deli veya ne derseniz deyin farklı olarak adlandırılıyor. tüm insanlığa bahşedilmiş olan zeka unsurunun işleyişine göz atınca değişikliğin kökenine çözüme yönelmek daha sağlıklı olacaktır.
İnsan beyni, kraniyal
sinirler ve omurilik sayesinde merkezi sinir
sistemini kontrol eder, çevresel sinir sistemini yönetir ve
hemen hemen insanın tüm işlevlerini düzenler. Kalp atışı, soluk alma ve sindirim gibi
istemsiz eylemler, otonom sinir
sistemiyoluyla farkına varmadan beyin tarafından
yönetilir. Düşünce, mantık ve soyutlama gibi
daha karmaşık zihinsel eylemler
ise bilinçli olarak beyin tarafından yönetilir. Kökenin derinliklerinde yüzyıllar öncesine dayanan fiziksel "eksiklikleri" de normallik dışı gösteren tutumlar normal olmayan insan kavramına farklı bir bakış açısı daha katar. insan beyninin merkezi sinir sistemini tam olarak yönetememesi ve bu otonom sinir sisteminin aksaması belki de dış görünüşe yansır.
Duyu organlarından gelen uyarıları değerlendirip problemleri çözen, düşünen, hormonları ile olaylara vereceği tepkileri belirleyen normal insan beyni, harika bir makina gibi işlerken toplumda "değişik", "farklı" diye adlandırılan, ikinci sınıf vatandaş yerine konulan bireyler tüm bunların farkında olmadan yaşamlarını sürdürmeye devam ederler. kimisi gerçekten tıbbın teşhisine dayalı "serebral palsi" gibi hastalıklara sahiptir, kimisi yaşadığı toplumda cisimler için kullanılan isimlere herkesten farklı bir şey dediği için değişiktir. belki o dili ona öğretmediler belki de gerçekten öğrenememiştir.
dış görüşünüş ile normalliğin paralelliğini bir kenara burakıp normallik kavramına sözleriyle güzel bir bakış açısı katan Foucault'un sözlerini okumakta fayda var;
" 'normal insan kurgudur' modern toplumlar (tıp, psikiyatri,
psikoloji, kriminoloji, sosyoloji ve benzeri) beşeri bilimlerin bilgilerini ve
pratiklerini onaylayarak kendi bireylerini kontrol etmek ister.iş yerlerinde, sınıflarda,
hastanelerde vs. gibi yerlerde iktidar kendi "normallik"
standartlarını kurmuştur.. bu normallik bizim hayat tarzımızı şekillendirirken,
bireyselleşmeyi yok etme safhasına getirir."
normalliği genel ortalama ile eşanlamlı tutan görüş en yaygın görüşlerden biridir. insan davranışlarının toplumda dağılımı Gauss'un çan eğrisine uyar. Buna göre, insanların davranışları büyük oranda eğrinin orta bölümünde toplanır ve bunlar normal olarak değerlendirilir. çan eğrisinin iki ucunda yer alan davranışlar çok azdır. ve bunlar anormaldir. bu görüş insanların genel uyumunun ortalama çevresinde olmasını normal olarak kabul eder.
Foucault'nun da aslında bir nevi demek istediği şeyin normalliğin bir ütopya'dan ibaret olduğunu, gerçek yaşamda mutlak normallik olmadığını anlıyoruz.
not: bu yazı toplumun norm değerlerinin dışında kalan tüm insanlara adanmıştır.
saat 7:44. uyuyorsun. saat 7:45. uyan. hayatta sahip
olamayacakların ve sahip olduğun tek sey; yalnızlığın hakkında rilke’nin
muhteşem sözcükleri ile güne başla. kahvaltını yaparken gazeteyi oku. 14 ekim
2005. herşey olması gerektiği gibi. 17 ekim 2005. başkalarının hayatlarında
önemli olan, ama sana hiçbir şey ifade etmeyen birkaç kişinin öldüğünü oku. 2
kasım 2005. hayatlar akıp gidiyor. o okuduğun gazete sayfasında, izlediğin
televizyonda, baktığın binalarda hep kendini gördüğün hayatların senin hayatından
hiçbir farkı yoklar. çünkü herkes senin gibi hayalkırıklıkları, üzüntü, sevinç,
saçmalık yaşıyor. zaten o yüzden hep yalnızız ve kendimiziz. sen caden’sin.
adele, hazel, claire, olive’de öyleler. yani kendileri, ama senin için o insan
sadece bir insan değil. sen onlar oluyorsun. onlara öyle anlamlar yüklüyorsun
ki bir gün işler ters gittiğinde, seni terk ettiklerinde uğradığın hayal
kırıklığının yerini hiçbir şey dolduramıyor. kelimeler düğümleniyor, acı
çekıyorsun, zorlanıyorsun nefes almaya. değişikliklere karşı zaafın oluşuyor.
hiçbir şey leke kalmamalı hayatında. siliyorsun herşeyi. bir temizlik manyağı
olacak kadar takıntılısın artık. aslında herşey o kadar basit ki. sen birini
istiyorsun onunla oluyorsun, o bir gün başkasını istiyor. seni hayalkırıklığına
uğratıyor. sen kendi hayatını yaşarken onun kendi hayatını yaşamasına tahammül
edemiyorsun. o kadar benciliz ki! kendi hayatlarımızı bir tiyatro sahnesinde
yıllarca sahneyecek kadar benciliz. kimse izlemesin umrumuzda değil. sadece ben
izleyeyim. doğru olan benim hayatım neşesi, üzüntüsü, acıları olsun. şimdi tek
bir soru soruyorum size:
herkesin kendi hayatını yaşamak istemesi bir suç mudur?
artık heyecanlı ve gizemli hayatın geride kaldı.
yaşadın, anladın ve hayal kırıklığına uğradın. onlar da başkaları tarafından
hayal kırıklığına uğradılar. yapacak birşey yok. yaşamaya devam et. sen sadece
yaşamını sürdürmen için işini yapmaya devam et. artık onu da nasıl yapacağını
biliyor musun? bu şehirde milyonlarca insan var ve hiçbiri diğerinden fazla
değil. onlar sadece kendi hikayelerinin başrolu oynayan, kendilerine verilen
‘yaşama’ görevini yapan insanlar. sen de sadece yaşa. yaşadıkça hiçbir şeyin
değişmediğini göreceksin. hayat o kadar basit ki!
saat 7:44 şimdi buradasın. saat 7:45. şimdi artık
yoksun.
sadece bencil değil üstelik çok da zayıfız.
sıradan yaşamamız için ihtiyacımız olan tek şey, birilerinin bize yapmamız
gerekenleri hatırlatması. yat. uyu. kalk. işe git. hastalan. temizlik yap. gül.
konuş. sür. dur. bağır. selam ver. yalnız kal. ağla. acı çek. özlem duy.
dişçiye git. şarkı dinle. tekerleme öğren. yat. uyu. kalk. işe git.
hastalan...............öl.
bir charlie kaufman şaheseri. ayakta alkışlıyorum.
not: philip seymour hoffman'ın oyunculuğu ile yücelttiği bu eseri ölümünden sonra anısına yayınlamak üzere bloga eklenmiştir.
On
yedi sene sonra aramıza harika bir albümle döndüler .Yıllardır, aylardır bu
anın gelmesini bekliyorduk. Hope Sanoval'ın sesi büyük bir boşluğu doldurarak
senenin en iyilerine Mazzy Star'ı sokmuş oldu.
Vampire Weekend -
Modern Vampires of the City
New
york'lu indie rock grubu yazın çıkardıkları albüm ile bütünlüğü en güzel,
kurgusu en sağlam işlerden birine imza attı. senenin en iyi canlı
performanslarına da adaylar.
Arcade Fire -
Reflektor
Arcade
Fire için son on yılın üzerine en çok koyarak kendini geliştiren ve yenileyen
grubu demiştim. Reflektor çıkmadan önce beyan ettiğim bu düşünce hiç de sekteye
uğramadı. Albüm yüksek tempolu, post-modern dans tınıları üzerinden yürüyor.
Daft Punk - Random
Access Memories
Çıkmadan
önce öyle çok konuşuldu, reklamı döndü ki herkes saran heyecanın hakkını
veremeyeceklerini düşündüm. Ancak verdiler. Albüm şimdiden dünyanın en çok
satan kopyalarının arasına girdi. Tüm dünya listelerinden çeşitli parçaları bir
numaraya kadar çıktı.
Youth Lagoon -
Wondrous Bughouse
Senenin
en iyi dream-pop tarzının temsilcileri Youth Lagoon oldu diyebiliriz. Beach
House'ın boşluğunu doldurdular diye lanse etsek pek de yanılmayız.
These New Puritans -
Field of Reeds
2010'da
yayınlanan "Hidden" albümünden sonra çizgiyi bozmayarak beklentileri
karşıladılar. Field of Reeds yormadan, döküp kırmadan ruhumuzu doyuruyor.
The National -
Trouble Will Find Me
The
National için çok daha uzun bir şeyler karalamayı isterdim. Albüm grubun her
sene üzerine koyarak yaptıkları işlerin belki de doruk noktasını gösteriyor.
Matt Berninger'ın sesini duymadan geçmeyen bir gününüz olmasın.
I Am Kloot - Let Them
All In
İngilizlerin
değeri pek bilinmeyen, Manchesterlı çocukları 2001'de yayınladıkları
"Natural History" gibi kült bir albümü aratmayacak güzellikle bir
albümle döndüler.
Local Natives -
Hummingbird
Hummingbird
hayatıma yazın sırtımda en az 20 kiloluk bir çanta ile Ege yollarında günebakan
çiçeklerinin kokusunu solurken karşıma çıktı. albümü anlatmak için başka bir
tanıma gerek yok.
Nick Cave and The Bad
Seeds - Push the Sky Away
Albümün
ruhu sizi olduğunuz yerden alıp uzak, sakin bir kıyı kasabasına götürüyor gibi.
Yirmibirinci yüzyılın müzik dehaların biri olan Nick Cave ve arkadaşları için
çok söze gerek yok.
Portugal. The Man -
Evil Friends
Benim
için senenin en iyi ilk üçüne girebilecek kadar güzel bir albüme imza atan
grubu hala tanımayan insanlar görünce hayalkırıklığı yaşıyorum.
James Blake-
Owergrown
Bu
sene Mercury Prize'ı da alarak bizleri mest eden genç yetenekin ikinci stüdyo
albümünden İngiliz prodüktor Brian Eno'nun da parmağı olduğunu söylemekte fayda
var.
Bat for Lashes - The Haunted Man
Bilindik
Bat for Lashes sound'ı devam ediyor. Çok büyük değişiklik aramayın keza Natasha
Khan kendini kanıtlamış harika bir ses. Laura albümün en güzel parçası.
Primal Scream - More
Light Deluxe Edition
Grubun
rock'n coke'ta gündüz vakti sahne almasını hala aklım almasa da Türkiye'de
izlemiş olmak yetti de arttı. "2013" ve remiks versiyonları
çok başarılı.
Editors- The Weight
of Your Love
Tom
Smith fazlasıyla ön plana çıkmaya başladı. bu kendisi için güzel olsa da
Editors'un geleceği için beni endişelendiriyor. keza albüm beklentileri
karşıladıysa bu da Tom Smith'in performansı sayesindedir.
King Krule - 6 Feet
Beneath the Moon
Senenin
sürpriz ismi 94 doğumlu bir genç yetenek. kendisi tabiki İngiliz.
My Bloody Valentine -
m b v
Geri dönüşüne en az Mazzy Star
kadar sevindiğim İrlandali grup, eleştirmenlerden de epey iyi tepkiler aldı.
Manic Street
Preachers - Rewind The Film
Dile
kolay, onbirinci albüm olmuş. Albümde Richard Hawley'in düetleri de enfes.
Arctic Monkeys - AM
NME
ve Pitchfork ahalisinin daha çıkmadan piyasayı alt üst edeceğini idda
etmelerini unutmadık. bu fazla reklam kokan hareketlerin hakkını AM çok da
veremedi. Alex Turner'ın amerikan post-modern rock grup liderlerine benzeyeceği
düşüncesi beni endileşendiriyor. belki de son dinlediğimiz en iyi Arctic
Monkeys albümü olabilir. iyi saklayın.
*hayat nerede ne yapacağını asla kestiremeyeceğin büyük bir
oyun. bu yüzden ciddeye almadığın işler serisine yaşamayı da eklemelisin.
*geçen gün arabada yol tarifi
için birine yol sormam gerekti. sorduğum adam kekeme çıktı. hayat bir oyun.
seninle dalga geçtikleri anların kıymetini de bil sen.
* karl lagerfeld ve yves saint
lauren'in hayatı kabullenmenin getirdiği bir başarı öyküleri var. alexander
mcqueen ise tutunamayanlardan.
*bir hikaye vardı: picasso'dan
birisi resim çizmesini istemiş. picasso'da beş dakikada çizmiş. adam beş
dakikada ben bile çizerim demiş, picasso'da 'hayır, beş dakika artı kırk yılda
çizdim' demiş. yaşamak resmen emek istiyor.
*izlediğim bir dizide adam
karısına doğum günü hediyesi olarak göğüs büyütme operasyonu hediye etmek
istiyor. kadın ise bunu çok aşağılayıcı buluyor. aslında bütün kadınların
istediği şeyleri her kadın istemiyor. bize böyle öğretmediler...
*erol akyavaş'ın istanbul modern'deki
retrospektif sergisinin en güzel kısmı biyografisinin yazılı olduğu duvardı.
akyavaş'ın istanbul için söylediği bir söz aklımdan çıkmıyor: "istanbul'a
bakınca kendimi kızının kötü yola düşüşünü seyreden baba gibi
hissediyorum."
*ayrıca ekşi'deki istanbul entry'si fazla gerçek. fazla korkutucu. son zamanların en iyisi.
*eski sevgiliniz bir başka
eski sevgilinizle kanka olmuşsa ne düşünürdünüz sorusu mu, yoksa sevdiğiniz
eski patronunuz eski kız arkadaşınızın yeni patronu olmuşsa ne düşünürdünüz sorusu mu daha garip?
*kadiköy'deki seyhan
kitapevin'nin dışarıdaki 5 liralık tezgahına zadie smith'in kitabı düşmüş.
hataları fırsata çevirmek hayatın en güzel anlarından.
*spotify'i çok abartıyorsunuz. düğünde gelinden daha güzel gözükmeye uğraşmış kız kardeş o. last.fm'e ihanet kraliçeye küfürden ağırdır.
*piyasadaki dj'lerin tümü kariyerini winamp'ın buffer özelliğine borçlu iken birinin bile winamp'ın kapatılmasına dair birkaç kelam etmemesi ayıp. iki yüzlülük hayatın en alçak gerçeği.