28 Mayıs 2012 Pazartesi

Gördüğünüz gibi bomboş gidiyordum arkadan vurdu...

Hayatta belli standartlara ulaşmış, hep daha fazlasını isteyen adamların egosunu tartışmak; işin sonunu zenginin parası, züğürdün çenesi... atasözüne götürüyor. Belli standartlara tartışmasız yeteneği ile ulaşmış Volkan Demirel yine çok tartışılacak bir davranış sergileyerek gündeme gelmeyi başardı.


A Milli Futbol Takımımızın Avusturya'daki kampında kaleci Volkan Demirel'i fotoğrafladığı için kendisi tarafından ağır hakaret ve tehditlere uğrayan gazetecinin hakkını araması içten bile değil. Kalecilik namına koyduğu vizyonu ve başarıları ile kendini kanıtlamış bir insanın kendi işini yapmasına neden bu kadar içerlendiğini anlamak mümkün değil.

Sedat Peker'in Yeğeni misin?
Gece klübünden çıkarken veya sigara içerken görüntelense yapılan saldırganlık belki bi nebze yeridir der geçeriz ama, sanki büyük bir suç örgütünün üyesi ya da ünlü bir çete liderinin yeğeni gibi 'Seni evden aldırırım ulan g.t, seni evden aldırmazsam ben de Volkan değilim' demesi işin tehdit boyutunda büyük bir ciddiyet  yaratıyor.

Hatırlarsanız Mayıs ayının başında Merkezi ABD'de bulunan düşünce kuruluşu Freedom House, Dünya Basın Özgürlüğü Günü öncesi yıllık raporunu yayımlamıştı. Bizi kendi içimizde hiç şaşırtmayacak sonuçları sanki ilk defa duyuyormuş gibi eş dost ortamlarında üzülür gibi az yapmadık. Türkiye bu yıl da "kısmen özgür" ülkeler arasında sayılarak 117. sırada yerini aldı. Değerlendirilen kategorilerin en komik kısmı sayılan "ülkenin hoşuna gitmeyen haberlere" ve yazıları yazan gazetecilere baskı uygulaması, Türkiye’nin dünyada en fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülkelerden biri olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. 

Volkan olayına dönersek, hal böyleyken Vedat Danacı'nın kendisi hakkında suç duyurusunda bulunması, Cumhuriyet Savcılığının olaya objektif yaklaşması mümkün olacak mı bilemiyorum... Ben Levent Özçelik gibi ülkede hayatı önemli derecede etkileyen derbi maçlarda Discovery Channel'in çılgın programcıları gibi saha ortasına dalarak sıcağı sıcağına neler olup bittiğini öğrenmeye çalışan spor muhabirlerini izlediğimde olanları idrak edemeyecek kadar çocuktum. Sorulan her soruya efendi bir şekilde cevap veren oyuncuların samimiyetini de ancak şimdi youtube'dan izlerken farkedebiliyorum. O zamanın çalkantısız futbol yaşamını şimdikiler ile karşılaştırınca renklere mi reklama mı oynamanın daha önemli olduğunu karşılaştırmadan edemiyorum.